İnsanlara bir yaşam biçimi önerecek olan bu şahıs neye göre insanlara yaşam biçimi önerecektir? Dayanakları ne olacaktır? Neleri bilmelidir ki bir şeyi imar edebilsin ve insanlara bir yaşam önerisi sunabilsin.
2021
BİR KÜLTÜR ADAMI OLARAK MİMAR
Bir mimarın bir çok konuya hakim olması gerekliliğinin elzem bir durum olduğunu biliyoruz ama bunu söylerken neden bir mimarın bu kadar bilmesi gerektiği konusuna çok da açıklık getirmiyoruz. Bunu anlayabilmek için biraz mimar kelimesinin tanımını incelemek gerekir ki mimarın ne iş yaptığını anlayalım. Etimolojik olarak incelendiğinde mimar kelimesinin Arapça’daki “umr” kökünden türediği anlaşılır. Umr kökünün temel manası, dilimize “ömür” olarak geçen kelime ile aynıdır ve yapma, tertip etme gibi manalarla iç içedir. Dolayısıyla bu kökten üretilen kelimeler hem inşaat faaliyeti, hem de hayatiyet kazandırma, arzu edilir faaliyet ve insanlarla bir yeri meskûn etme gibi manalarla ilişkilidir. Tanımı biraz daha basitleştirecek olursak mimar, yeni bir mekan ve yaşam biçimi ve yaşama mekanı imar eden kişi olarak da tanımlanabilir. Yani mimar bir tasvir insanıdır. Mimarın tanımını yaptık. Peki insanlara bir yaşam biçimi önerecek olan bu şahıs neye göre insanlara yaşam biçimi önerecektir? Dayanakları ne olacaktır? Neleri bilmelidir ki bir şeyi imar edebilsin ve insanlara bir yaşam önerisi sunabilsin. Genelde mimarlar ve sosyologların her şeyi bilmesi gerektiği söylenir. Bu kayda değer bir tanımdır. Bir mimarın görevi bir taşın üstüne diğer bir taşın nasıl konulacağını teknik olarak ifade etmeninde ötesindedir. Mimar bir kültür adamıdır da. Mimarlık, medeniyet çıktıları olan resim, müzik, sanat, örf, anane, düşünce biçimi gibi unsurlarla hep birlikte anılagelmiştir ve bu sayılanlar ile hep bir bütün olarak var olmuştur çünkü mimari bu sayılanların hep bir sentezi sonucu olarak vücuda gelmiştir. Mimarlık medeniyetlerin fiziksel göstergeleri ve en güzel tanımlama araçlarıdır. Bir kenti gezdiğimizde çeşitli çıkarımlar ve okumalar yaparız ve bunu yaparken bizim çevremizi fiziksel olarak sarıp sarmalayan şeye biz mimari çevre diyoruz. Bu kent peyzajından ve kent planlamasından başlayan daha sonra mimari bir yapı ile devam eden ve sonrasında bizi mekan içine alan ve tefrişatı ile bizim nasıl oturacağımızı, ne şekilde uzanacağımızı, kolumuzu nereye koyduğumuzu ve daha nice fiziksel yönelimimizi belirleyen unsur adeta yaşayan bir kimlik ile hayatımızın kalbinde yer alır. Bu mimarlık disiplininin neden hayatımızı yönlendiren bir dinamik olduğunu sorgulayalım. Mimari neden hayatı fiziksel anlamda domine eder? Neden toplumun mekânsal bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Bunu anlamak çok da zor olmasa gerek ve bunu anlamak için kenti biraz okuyabilmek bir çok şeyi bize açıklar.
İnsanlar biraraya gelirler ve kentleri inşa ederler. Bu bir aradalık zamanla bir kültürel sentez ortaya koyar. Yani toplumların hayata bakış açılarını ortaya koyar. Bu bakış açısının başat kaynağı toplumsal inançlara dayanır. Bu dini bir inanç olacağı gibi dindışı bir yaşam biçimi olarak da karşımıza çıkabilir. İnsanların yaşam biçimleri bu inançlar etrafında şekillenir. Bu gözle görülen elle dokunulan insanın, psikolojik arka planını oluşturur ve insanın bir şeyi yapma biçimi olarak karşımıza çıkar. Bu yapma biçimleri zamanla gelişip daha evrensel bir hale gelmeye başladığı zaman insanın psişik duygularını daha ileri bir boyuta taşıyarak fiziksel göstergeler inşa eder. Bu göstergeler resim, müzik, mimari gibi somut estetik oluşumlar olarak ortaya çıkar. Benim kanımca mimari bir medeniyetin temsil aracıdır. Bir medeniyetin oluşması ve temsil olunması için önce toplumsal olarak imar olunması gerekir. Bu imar zamanla, kültürle ve insanla yoğrulmalı ki ortaya temsil aracı olan mekan çıkabilsin. İşte bu yüzden mimar bir kültür insanıdır.
Bir mimarın sorumlulukları yalnızca üretmeye dayalı değildir. Aynı zamanda kültürel senteze ve bir süzgecede de dayalıdır. Bu sentez-üretim sürecini bir dengede götürmek mimarın imar etme işinin bütünüdür. Bu bütünlük zincirini sağlamlaştırmak ve daha mukavim bir hale getirmek için mimarın haznesi dolu olmalıdır. Bu hazneyi, evin kilerindeki genelde atıl kaldığı düşünülen ama birşeyi ararken hep ona başvurulan bir sepet olarak düşünebiliriz. Hep uzaktaymış gibi olan ama her zaman muhtaç olunan kaynak. İşte mimarın haznesi böyle bir hazne, böyle bir kimlik, böyle bir inşa etme ve inşa olunma süreci…